27 Aralık 2012 Perşembe

Yeni yıl şeysi

Yeni yıl yazısı girmenin zamanı geldi sanırım canlarım. Bu yıl da her yıl olduğu gibi çılgınca eğleneceğim (EVDE PTT YAPTI SIKINTIDAN ÖLDÜ). Tabii ki bu yıl da ptt yapıp, trt ile birlikte geri sayıp yatacağım. Şahsen yeni yıl bundan öte bir şey ifade etmiyor benim için. Ha bir de bir klasik olarak bilet alınacak, ya tutarsa diye düşünülecek, zengin olursan ne yaparsın denilecek, ve hüsranla amortinin ellerinden öpülecek. Bu sene yeni yılı Turgutluda teyzemlerle geçirmek güzel bir fikir değil aslında. Zeytinden uzak bir yerde (biz barışalı yıllar oldu da bir türlü bahsedemedim) yeni yıla girmenin çok anlamı yok benim için.  Her neyse canlarım yeni yıldan ne istediğime gelirsek;

Gerizekalı insanlardan uzak,
Herkes için mutluluk dolu,
Hocaların önümüze kağıt yerine kol koymadığı,
Sevgi dolu bir 2013 istiyorum.

Bu seneki yeni yıl yazımızı da böyle bitirdik. Yeni yılınız  mübarek olsun! :P

22 Aralık 2012 Cumartesi

Otobüs Teyzeleri

Bu yazı otobüste bana psikolojik baskı yapan teyzelere gelsin.

Okulu evine uzak olanlar bilir, eğer okul eve uzaksa belediye otobüsleri  kaçınılmazdır. Benimde okulum taa ebesinin cebinde olduğu için otobüslerde sürünmeye muhtaç kalıyorum. Yabancılar için otobüsler "kulaklığı takıp gideceğin yere kadar yağmuru izlemek" anlamına gelse de bizim için pekte öyle olmuyor. Çünkü bizi bakışlarıyla kaldıramazsa fiziksel olarak ezebilecek çok  büyük bir tehlike bekliyor. Otobüs teyzeleri!

Yaşlı olanlara istediğim kadar yorgun olsam da yer veriyorum. Ama bu otobüs teyzelerinin yarısı daha 50 yaşına gelmemiş insanlar. Zaten zihnim yorulmuş, kendim yorulmuşum, koltukta kaykılıp gitmişim bir de teyze gelmiş bakışlarıyla beni yerimden etmeye çalışıyor. Ee oldu teyzem kalkayım oturmaya mı geldik!

Genellikle cam kenarına oturmuyorum, çünkü yanıma oturan kişi ile cam arasında sıkışıp kalıp nefes alamıyorum. Geçenlerde bir teyze oturdu cam kenarına, bende yanında oturuyorum. Benim sırt çantamdan iki tane birleştirip kol çantası yapmış güzel teyzem. Ve o çantayı yol boyunca suratıma çarptı resmen. Kadın kıpırdadıkça çantayı suratımda hissediyorum. İnerken muhtemelen kadının çantasındaki çiçek desenleri suratımda çıkmıştır. Kulaklık takıyorum teyze resmen mp4'ümün içine düşecek. Bir de ben mp4'ü kaçırdıkça söyleniyor, tripleniyor. Al teyze vereyim sen dinle desem "ne biçim müzik bunlar" diye fırçalayacak zaten. Neyse ki teyze mp4'üme kafa atmadan indim.

Son otobüs teyzesi hikayemi anlatıp kaçayım. Yine yanım boş, okul çıkışı resmen uyukluyorum koltukta. Yaşlı bir teyze gördüm, cam kenarına otursun diye ayağa kalktım "geç abla benim yanım boş" dedim. Ah demez olaydım. Kadın resmen o iki koltuğa salise sürmeden sülalesini yerleştirdi. Baktım benim oturduğum koltukta kadının sülalesi oturuyor. Şaşkın bakışlarımı fark etmiş olacak ki "ayy gızım gençsin sen ayakta duruverirsin gari" diye bir şeyler söyledi bana sırıtarak. O an yaşlı teyzenin gözlerindeki ışıltıdan benden diğer otobüs teyzelerinin intikamını aldığını hissettim. Sonuç olarak; otobüs teyzeleri 1-0 Hande.

14 Aralık 2012 Cuma

Hep ve hiç hakkında

Yazının Şarkısı

Ben sevmesini bilmiyorum herhalde
kimi sevdiysem bana düşman oldu.

Zeytin gitti. Amaçsız, sebepsiz, nedensiz, sadece gitti.Gerçi sebepli ya da sebepsiz ne fark eder ki?   Bende anlamadım nasıl oldu. Yani neden diye soramadım. Dediğim tek şey "sen bilirsin" oldu. Zaten araya bir kere soğukluk girdi mi eskisi gibi olmuyor hiçbir şey. Aslında anlıyor insan yavaş yavaş ayrılık vaktinin geldiğini. İstediğin kadar anla, yine de umut ediyorsun kurtarırım diye. İnsana "yürümüyor" lafıyla terk edilmek çok koyuyor. "Koşalım, uçalım yapalım bir şeyler ehe ehe"diyemiyorsun tabii. Yalnızlığı çok sevsem de bir boşluk oluştu o gidince içimde. Böyle kocaman bir boşluk. Neyle doldururum, dolar mı, boşluk beni yutar mı bilmem. Severken bokunu çıkarıyorum sanırım ben, fazla seviyorum. Sonra da böyle kalıyorum. Neyse uzatmaya gerek yok Düzene giren her şey tekrar bozuluyor. Zaten her şey boktan gidiyordu, zeytin de giderek eşlik etti.

20 Kasım 2012 Salı

Nefes aldım, nefes verdim. Burdayım!



Yazının Şarkısı

" Ne ara geldik bilmem bu duruma. Oysa ne güzeldi her şey, masal gibi. Şimdi kötü sona yaklaşan bir masal bizimkisi. Seni beklemek, seninle ıslanmak için yağmur yağsın istemek. Uyuştu artık sol tarafım. Senin hissizliğinden olsa gerek. 'Gözlerime bak görmüyor musun seni sevdiğimi' diyordun. Şimdi sevgi yok hiç gözlerinde. Ne yaptım peki sana? Bu kadar mı kötü bir insandım ben? Bu kadar mı soğudun benden? 'Seni hep mutlu edeceğim' ile başlayan ilişkiler niye mutsuzlukla bitme noktasına geliyor? Bazen diyorum ki; sanırım insanlara fazla değer veriyorum. Konuşmak istiyorum ama boğazıma düğümleniyor. Oynayınca biraz taşlar, akıyor yaşlar. Yine de bekliyorum işte, dönersin diye eskiye. Bir şey olacağı yok ama.. İnsan bekliyor, bekliyor işte.."

Zeytine çok kırıldığım bir anda yazmışım bunu meşhur defterime. Tarih bile atmamışım, ciddi ciddi moralim bozukmuş. "İnsan bekliyor, bekliyor işte" yazmışım başlık olarak. Sorunların ilerleye bileceğini anlayıp yazmışım. Zaten kim anlamaz ki ilişkisinin çıkmaza girdiğini? Kim düzeltmeyi denemez ki? Gün itibariyle ayrılmış bulunuyoruz biz. "Neden?" sorusuna verecek cevabım olsa kendim yetinirim o cevapla. Belli bir neden yok yani. Ben kendimi dengesiz sanardım. Ama 1 dakika önce sarılıp "seni çok seviyorum aşkım" diyen insanın 1 dakika sonra sevip sevmediğinden emin olamadığını anlayıncaya kadar. Üzülmedim. Önceki yazıda da demişim "uyuştu artık sol tarafım". Yani belirgin hislerle yaşamıyorum hiçbir şeyi. Öyle çok mutlu olup çok üzülmüyorum. Zaten suçsuz olunca vicdanım rahat oluyor. Herkes kendi bilir. Ben bir şey kaybetmem.

Neyse Zeytin konusunu şöyle bir kapatıp birkaç gelişme daha verip sonlandırayım canlarım yazıyı.
Küs olduğum bir arkadaşım vardı Elif adı. Onla barıştım, blog'tan sonra içimi dökeceğim sayılı insanlardan. Sonra "değişiklik, değişiklik"  diye yırtınırken aklıma bir fikir geldi sonunda. Mektup arkadaşı buldum. Şimdilik tek sorun "ingilizce" konuşmamız. Yani insanın ana dili olmayınca duygularını nasıl anlatacağını sapıtıyor. Öyle mektup arkadaşı olmak isteyen falan varsa olabiliriz yanii. Tabi önce güvenimi kazanması lazım biraz. Neyse, bugün okulda taklaya geldim birde. Ayağımı içe doğru burktum. Buz falan koyduk ama acısı var yine de. Hafif sendeleyerek yürüyorum. Son gelişmeyi de verip gidiyorum (YALAN SÖYLEDİ, GİDEMEDİ). Geometriden 82 aldım a dostlar. Beni uzun zamandır en çok mutlu eden şey bu sanırsam. Sene başından beri geometriye dair bir bok dinlemeyen-çalışmayan-bilmeyen ben bir gecelik çalışma ile nasıl 82 kaptım bilmiyorum. Aferin kız Hande!


Not: 2 gün sonra barıştık biz. Ahana yazayım buraya da aklınızda bulunsun :P

9 Kasım 2012 Cuma

Üstümden Yük Kalktı (Mı?)

Sonunda geçti mi geçirdi mi belli olmayan bir sınav haftasının daha sonuna geldik. 20 gün sonra sınavların tekrar başlayacağını düşünürsek bize rahat yok gibi. "Hayat beni neden yoruyorsun??" diye hayat'a kafa tuttuğum iki haftayı geride bıraktım. Önceki yazımda Zeytinden bahsetmiştim. Yazıyı yazdığım tarihe baktım da tam o günden bu yana çok iyi giden (yazar burada dilini ısırıyor) bir ilişkimiz var. Bunlardan ziyade hayatım çok standart, sıkıcı. Okula giderken otobüste teyzelerle verdiğim mücadeleler harici pek bir heyecan yok hayatımda. Bir değişilik yapmalıyım diye yırtınırken çoğu kız gibi benimde aklıma ilk "saçlar" geliyor. Rengini açmak istesem de cesaret edemiyorum. Özellikle de "aşkım saçların çok güzel oynama hiç yea" diyen bir sevgilim varken. Göreceksiniz birgün bende saç rengimi bir ton açacağım (CESARET EDEMEDİ). Birde sizi de ilgilendiren bir sorunumuz var efenim. Blogum tüm çevrem tarafımdan bilindiği için hodri meydan yazıyorum her şeyi. Ama artık rahat hissedemiyorum nedense (rahat olmayan halin buysa ? dediğini duyar gibiyim). Url değiştirsem mi yoksa değiştirmesem mi kaldım ortada. Böyle başladım böyle devam edeyim düşüncesi ağır basıyor, siz ne dersiniz canlarım? Neyse sizden ses, soluk, seda, kıpırtı, bir yaşam belirtisi çıkana kadar ben sınav haftası bitkinliğini bitki çayı - film eşliğinde atayım. Öpüyorumm!

25 Ekim 2012 Perşembe

Merbaha Sınav Haftası, Merhaba

Öncelikle herkesin içinde bulunduğumuz kurban bayramını kutluyorum. Oturup kavurmasını yiyen, tatile giden, kuzenleriyle - kardeşleriyle - arkadaşlarıyla buluşan insan grupları varken birde bizim gibi oturup ders çalışan öğrenci grupları mevcut. Bu insan grubuna dahil olmak bayramdan sizi soğutmaya yetiyor. Yok okulu sevmedim, yok alışamadım, hah alıştım derken çattı geldi bizim sınav haftası. Pardon sınav haftaları. Bayramdan sonra 2 hafta boyunca her gün sınavlarım var, bu yüzden bayramı ders çalışarak geçirmek zorundayım. Yarın akşam Turgutluya gideceğimi ve çok çocuklu bir ortamda kalacağımı düşünürsek nasıl ders çalışacağımı bende bilmiyorum açıkçası. Neyse efendim hayatımda çok gelişmeler var ama bazı şeylerden tam emin olmadan detaylı detaylı bahsetmek istemiyorum. Şimdilik "Zeytin" adını verdiğimiz hoşlandığım biri var (adı gözlerinden kaynaklı). Beni sevdiğini söylese de biraz zaman istedim kendisinden onu tanımak için. Kolay kolay güvenemiyorum kimseye çünkü. Nasıl gelişmeler olacak bakalım. Uzatmadan çıkıp bir iki soru çözeyim barii.

19 Ekim 2012 Cuma

4 Ekim 2012 Perşembe

Yağmura Merhaba

Yazının Şarkısı

Hava hafif karanlık, elimdeki kitaplar ıslanmasın diye özen gösterirken sulara basa basa gittiğimin farkına varmıyorum. Kimse yok neredeyse dışarıda. Herkes bir kuytuya girmiş yağmurun dinmesini bekliyor. Mantıklı olan da bu aslında. Hasta halime aldırmadan yağmurdan yağmurdan gidiyorum, annemin eve dönünce "dinlemedin beni çıktın bu yağmurda, aklın başına gelmiştir" diyeceğini düşünüyorum. Yağmur sesi ve gök gürültüsü harici ses duyamıyorum. Sonbahar yavaştan belli ediyor kendini, ben geldim diyor. Hoş geldin diyip buyur etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Tüm yolu düşüne düşüne yürüyorum kafamı kaldıracak gücüm yok, tek uğraşım çizgilere basmadan yürümeye çalışmak. Onu da beceremiyorum ara sıra. Gazete alma sevdası düşüyor içime giriyorum bakkala, elime ilk gelen gazeteyi alıyorum. Gazeteyi gördüğü halde "Gazete mi aldın?" diye soran amcaya, "yok çikolata aldım ama getirene kadar gazeteye dönüşmüş hay allah ehe ehe" demek geliyor içimden ama dışıma "hıı" diye çıkıyor nedense. Eve geldiğimi fark ediyorum. Girer girmez aldığım ilk haber "taşınıyoruz" oluyor.

29 Eylül 2012 Cumartesi

Değişen mekanlar, değişen insanlar

Yazının Şarkısı

Sustuklarım içimde büyümesin diye yazıyorum yine.

Değişen mekanlarla birlikte değişen insanlarla da karşılaşıyorsunuz gerçekten. Mekan değişikliği çok hoşuma giden bir şey değil ama şehir değişikliği yapmak isterdim. İzmir de olmak isterdim mesela. İzmirden daha huzurlu bir şehir olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Her şeyi bırakıp gitmedikçe, geçmişini tamamen silemedikçe yeni bir düzen kuramıyorsun kendine. Geçmiş kanserli hücre gibi sarıyor bir anda hayatını. Neyse insanlar diyordum. Her cins insanla tanışıyorum şu sıralar. Herkes ayrı bir garip, ayrı bir kendi derdinde. Bende kendi derdimdeyim aslında, kimse umrumda değil. Sadece insanların benim hayatımı bok etme çabasını yadırgıyorum içten içe. Biri çıkıyor "bak hep yanındayım, bana güven" diyor sonra iki gün geçiyor ve puf! Yok olmuş! Ve bu giden sevgili değil arkadaş oluyor genellikle. Arkadaş konusunda Beste ve Boran harici kimseye güvenemeyeceğim sanırım. Özellikle de insanlar bu kadar bencilken.

21 Eylül 2012 Cuma

Ve beklentiler gerçekleşmez

Okula lanet yazılarına hoş geldiniz arkadaşlar. Bildiğiniz gibi yeni bir okuldayım, her şey süper dieceğimi sanıyorsunuz ama anca sanın zaten hiç nasılsın diye soran yok (yazar burada atar yapıyor). Anlayacağınız gibi her şey boka sardı. Okul büyük, konforlu, güzel ama öğrenciler ile aramda sorunlar var. Fazla ukalalar. Okulda neşemi yerine getiren nadas olmasa tüm tenefüsler müzik dinleyip uyurdum. Arkadaşa neden nadas ismini verdiğim karışık. Neyse bu nadasta benden büyük zaten kendi arkadaşları var yani tüm gün boyunca toplasan 10-20 dk görüşebiliyoruz. Birde tatile alışık olan bünye var. Erken kalkınca salaklaşıyorum o belediye otobüsleri var ya öldürüyor beni. Binerken bazen boşa adım atıyorum düşecek gibi falan oluyorum. Şimdilik tek yaptığım sabahları otobüse binerken rezil olmak, ders çalışmak, tenefüslerde uyuklamak. Zaten okulun yarısıyla kavgalı olunca başka yapacak bir şey kalmıyor. Haftaya basket başlıyor okul çıkışları değişik olan tek şey o. Bu satırları önümde yapılmayı bekleyen ödevler, çalışılmayı bekleyen derslerle yazıyorum ve beklentiler her zaman gerçekleşmez diyorum.
Not: Yazıyı 1 gün önce yazmıştım ama anca yayınladım ve sanırım nadasla küstük, ayrıca bloggerda sorun var resim koyamıyorum..

9 Eylül 2012 Pazar

Geri Sayım Başlasın



Tatil ne zaman başladı ne zaman bitti anlamadım açıkçası. Pek verimli bir tatil olmadı ama "keşke" deyince düzelmediği için yakınmayı bırakıyorum bir kenara. Okulların açılmasına az kaldı. Elveda boş boş bilgisayara girmeler, arkadaşlarla gezmeler, elveda deniz, ve elveda dizi izlemediğim halde geceleri tekrarlarını izlememe sebep olan Kuzey Güney. Merhaba sınav hafları, stres, uykusuzluk. Bu sene çoğu şey değişecek tabi. Hayatımdan çıkmakla kalmayıp şehrimden de çıkan yani aynı şehirde yaşamayacağım insanlar var. Bu insanların gitmesi iyi hoş ama en yakın iki arkadaşımın da taşınması beni en çok etkileyen olay olacak sanırım. Tatilde kıçı başı öyle bir dağıtmışım ki anca kendime gelebildim. Verdiğim beş kilonun üçünü alamadım o ayrı konu. Bu sene dershaneye ek olark özel ders alacağımı ve spor gibi kurslara gideceğimi düşünürsek haftada bir- iki yazı girebilirim anca. Yine de bu yoğun dönemden şikayetçi değilim, aksine seviyotghsdfghfrtyj( yazar burda çarpılıyor). Her neyse lafı uzatmayayım canlarım. Yeni bir okul dönemine merhaba dememize az kaldı. Merhaba okul merhaba :(

17 Ağustos 2012 Cuma

Yaz Hatırası



Yazının Şarkısı

4 yaşındaydım sanırım çok net hatırlamıyorum, bir ev aldık Dikiliden. Denizi gayet güzel gören, teras gibi balkonu olan, kendisi küçük balkonu büyük güzel bir ev. Her yazın başında gider, yaz sonunda dönerdik. Babamın tatili bitince git gel yapardı her gün, akşama doğru balkonun arka tarafına çıkar babamı beklerdik hep. Onun haricinde denize girmek ve parka gitmekten başka yaptığımız bir şey yoktu. Ablam sıkılmazdı zaten babam bilgisayarla uğraşır annem de benle uğraşırdı. Bir arkadaşım vardı adı Tugaydı, 8 yaşına kadar birlikte büyüdük aynı apartmanda. Her gün Tugayı uyandırır benimle oynamasını söylerdim.8 yaşına gelince Tugaylar taşındılar, o zaman soğudum o evden. İlk defa yalnız olduğumu hissetmiştim. Aslında daha öncede yalnız olmuştum( annem işe gittiğinde onun yastığına sarılır kokusunu içime çeker yalnız olduğumu düşünürdüm). Ama bu başkaydı Tugay'ın beni sevmediği için gittiğini düşünmüştüm. Sonra İngiliz bir çocuk taşındı yandaki eve adı Dominik'ti. Benden 2 yaş büyüktü sanırım sarışın mavi gözlü yabancı olduğu belli olan bir çocuktu. Türkçe bilmiyordu, bende ingilizce bilmiyordum. El kol hareketleriyle anlaşmak ve onların bahçesindeki havuza girmekten başka bir şey paylaşamıyorduk. Annemin bir işi için birkaç günlüğüne annem ve ben Dikiliden Manisaya gelmiştik, işte o zaman taşınmışlar giderken bana bir poşet oyuncak bırakmış (hala saklarım). Artık iyice soğumuştum bu evden, bir daha gelmemek istiyordum. Uzaklaşmak, sadece uzaklaşmak. 4 sene önce hayatımın en kötü hastalığını yaşadım orada. 2 hafta hastanede yattım, kaptığım mikrop tüm vücuduma sarmıştı. Konuşamıyor, yemek yiyemiyordum. Bol bol iğne atılıyor, serum yiyor ve doktorların " geç getirmişsiniz, getirmeseydiniz ölürdü" öğütlerini dinliyordum. Benim bu hastalığımdan bir sene sonra ablam epilepsi krizine girdi "o ev" de. Bergama- Dikili-Manisa-Turgutlu- İzmir arası hastanelerde koştuk sürekli. Birkaç arkadaş edindim kendime kışın arayıp halimi hatrımı soran unutmayan birkaç "gerçek" arkadaş. Onun dışında beni oraya bağlayan bir şey olmadı. Geçen sene de "uzun kirpik" dediğimiz şahısla tanıştım zaten tüm senemi mahfetti biliyorsunuz. Bu senede annem ameliyat oldu işte. Ve bunların hepsi "yaz mevsiminde" oldu. Bende sevmedim yaz mevsimlerini. Benim için en kolayı buydu.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Birkaç saat


"Aynadaki hatta sudaki aksim bile kayıp.."
Yazının şarkısı

Bu sefer geç kalmadın. Tam beklediğim zamanda geldin, en güçsüz olduğum zamanda. Özür dilemeni bile beklemedim bilirsin kin tutamam erir hemen buzlarım. Mutlu oldum, birkaç saatliğine mutlu oldum. Ama kötü biteceğini bildliğin hikayenin içinde doya doya mutluluğu yaşayamıyorsun işte. Tüm yükümü sana verdim, tüm tenhalarımı sana verdim birkaç saat de olsa. Bir kere. Sadece hayatımda bir kere güvenmek istedim, ben sevemem yargılarımı kırmak istedim. Silip atmak istedim geçmişi bir süpürgeyle, sonra o süpürgeye binip yeni bulutlara yelken açalım istedim. Yapamadım işte, güvenemedim. 7 ay, tam 7 ay. Ne yaşandı peki bu 7 ayda? Üzüntü,kırgınlık, yorgunluk. Sen kendine güvenemezken ben sana nasıl güvenebilirdim? Kopmuş işte içimde bir şeyler, yok olmuş. Kaçıncı kırışın sahi ? bir,iki,üç,dört..? Köpek gibi sevsende olmuyor işte, bitiyor içinde, korkuyorsun artık. Şimdi sırf güvenemediğim için, istemediğim için tekrar gidiyorsun. İkimizde de kopmuş zaten bir şeyler. Git bakalım, yolun sonu nereye varıyorsa oraya git. Bu sefer üzülmek yok alıştım zira sebepsiz gidişlere.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Kulağımdan gelen müzik



Yazının şarkısı

Nasıl başlasam bilmiyorum ama bir yerden girmek lazım yazıya. Benim Yaz hastalığım meşhur. Blog'u açalı bir - iki ay sonra tam bir sene olacak. Tamam çok takipçim yok ama ben zaten öyle çok bilinen bir blog olayım herkes beni konuşsun diye çıkmamıştım bu yola. Kendi yağımda kavruluyorum gidiyorum bana destek olanlar sayesinde. Herneyse işte, ben her Yaz'ı mutlaka böyle salya sümük birbirine karışmış kıçı başı dağıtmış bir şekilde geçiririm. Yani iyi bir tatile çıkmadan geçmiyor bu hastalıklar ( bu arada Pazartesi tatile çıkıyoruz yani bir süre yazamayabilirim). Yine kulağımda kulaklık, yanımda kitaplar ve peçeteler bol bol düşünüyorum. Malum ben düşündüm mü yazmadan duramam. Bol bol yazıyorum kendimi geliştiriyorum. Zaten bu açtığım ilk seneyle aramda çok fark var, çok gelişmişim farkındayım. Malum benim üzerine yazı yazdığım ya aşk, ya dostluk, ya da yorgunluk, üzgünlük vs gibi duygular üzerine oluyor. Genellikle aşk üzerine düşünüyorum çünkü hiç aşık olmadım. Yani her yaşadığımız ilişkide " Sana aşığım" desekte aslında aşkın nasıl bir şey olduğunu bilmiyoruz. Kimine göre aşk onu gördüğünüz ilk 10 saniye, kimine göre de bir ömür. Ben tam olarak ikisinide bilemiyorum ( yazar burda çok yalnızım diyor). İnsan uzun süre yalnız kalınca uyuşuyor, hisleri kayboluyor, yalnızlığa alışıyor, artık bağlanamam sevemem diyor. Bu seneyi (lanet olası uzun kirpik vakasını saymazsak) yalnız geçirdim. Bu yüzden şimdi de kimseye bağlanamam diye düşünüyorum. Bir yandan da özgürlüğümün kısıtlanması korkutuyor. Yani "birinin bir şeyi olmak bana göre değil" diye düşünüyorum. Zaten bu sene yeni okula başlayacağım için öyle her şey kökten değişecekken birde aşk heycanı yaşamak kasar insanı. Şimdilik bu yalnız halimden çoook ama çook memnunum, yani öyle ki herkesi kibarca reddediyorum. Ulan bu hasta halimle de konuyu aşk'a getirdim ya helal olsun. Aslında ben çay koyucaktım kendimi bu yazıyı yazarken buldum(buraya adsdgfasd şeysinden gelecek). Neyse yazıyı burasına kadar okuyan herkese çay koyuyorum ( ben içmiyorum siz için) öptüm canlarım.

29 Temmuz 2012 Pazar

Gizli Hayran


Hastalıklar bitince yine saçma salak olaylar hortlamaya başladı hayatımda. Valla güleyim mi ağlıyayım mı bilemiyorum. Telefon sapıklığından başlayayım önce. Normalde arayıp sövenini, "Hazal sen misin" diyenini, "Ben Hande yanlış numara" diyince " Hande de olur" diyenini çok gördüm. Hatta şu yazımda telefonda yaptığım bir tartışmadan bahsetmiştim. Ama bu sefer arayan kişi sürekli olarak"Sesini duymak istedim, seni seviyorum, sen beni sevmiyorsun ve tanımıyorsun, lütfen konuşalım" gibi şeyler söylüyor. Bugünde biri benim fotoğrafımla " Gizli Hayran" diye bir twitter hesabı açmış. Görünce ilk tepkim "N'oluyor lann" oldu. Şimdilik bu"gizli hayranlar" hakkında ne yapacağımı bilmiyorum ama şikayette bulunmayı, adliyeye falan başvurmayı düşünüyorum. Bir yandan da acıyorum yazık kimse artık kendi hesabıyla yazamıyor salak sapık şeylere başvuruyorlar. Ee siz ne düşünüyorsunuz canlarım?

27 Temmuz 2012 Cuma

Cover Drive- Sparks

Çook dinlenesii


Cover Drive - Sparks ile BlakMusicFirst

Geçmiş oldu



Eveet, annem ameliyatı atlattı şimdi halsizlik dışında hiçbir sorunumuz yok. Annem iyileştiğine göre benimde hiçbir sorunum yok. Bugün sonunda eve döndüm teyzemler kuzenlerim falan da geldiler anneme bakmak için. Yazmadığım süre içinde sadece hastaydım sürekli acile gidip serum yedim, birkaç küs olduğum arkadaşla barıştım onun dışında gelişme yok. Zaten bundan sonra eski yazılarıma dönerim. Yani işin özü "Geri Döndüm". Şimdi biraz yatıp uyuyayım yorugunum, öptüm canlarım.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Unutmadınız Beni Dimi?



Bayadır yazmamışım. Manisada başka bir Prof. Doktora çıktık o da ameliyat deyince ameliyat kararı alındı. Bizi arayacaklarını söylediler. Bizde arada birkaç günlüğüne tatil yaptık. Az sonra yine Dikiliye gideceğiz. Yani anlayacağınız ameliyat başarılı geçerse her şey yoluna girecek. İnsan düştüğünde herkes tekmelemeye çalışıyor, destek olacağına köstek oluyor gerçekten. Ama düşmedim ben? Kimse sevinmesin boşuna. Mutluyum her şey yoluna girmiş sayılır çünkü. Mutluyum çünkü; benim zayıflığımdan faydalanıp bana yüklenen insanlar kadar şerefsiz değilim. Daha fazla konuşmayacağım. Bundan sonra hastalıkla ilgili post atmayacağım zaten. Sadece ameliyatın başarılı geçip geçmediğinden haberdar ederim. Bana twitterdan, gmailden, buradan ulaşan herkese tekrar teşekkür ediyorum. Şimdi dikili için hazırlanma vakti. Öptüm canlarım:*

10 Temmuz 2012 Salı

İyiye mi gidiyor kötüye mi bilmem

Gelişmelerden haberdar etmeliyim ki merakta kalmayın. Üç tane haberim var ikisi iyi biride orta. İyilerden başlıyorum: Hüseyin iyileşti, hastaneden çıktığını öğrendim telefondan aradım konuştuk falan sesleri kısıktı çok konuşamadık ama olsun yinede iyi olduğunu bilmek moralimi yerine getirdi. İkinci iyi haberde, en yakın arkadaşım İstanbuldan döndü bende Manisadan dönünce görüştük konuştuk falan. Son olarak orta haber ise; Annem hakkında ameliyat kararı alındı ama çok risk olmadığı söylendi. O yüzden biraz daha iyiyim yan, anlayacağınız. Bana özelden ve buradan ulaşıp destek olan herkese defalarca teşekkür ediyorum. Bunda telaş içinde başka gelişme yok ne yazık ki hayatımda. Şimdilik bu kadar öpüyorum canlarım.

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Ölümden Başkası Yalan

2 gündür Manisa- Turgutlu arasında gidip geliyoruz. Akşam üçte yatıp sabah yedide kalkmaktan tipim kaydı zaten. Bu yazıyı zar zor yazıyorum, muhtemelen yazdıktan sonra refakatçi belgesini de çıkarıp yatarım. Annemin hasta olduğunu söylemiştim. Bu hastalık daha da zorlayınca Manisaya özel hastaneye gittik. Bir sürü testten sonra boğazında bir sürü modül olduğu ve bunların kansere çevirdiği söylendi. Teyzemler, kuzenlerim, ablam, babam, ben yıkılsak ta anneme belli etmemeye çalıştık. Zaten benim psikolojim berbat. Ben bu dünyada sadece annem için yaşadığımı söylerdim hep. O bu durumda olunca kötü oldum hayliyle. Bugün eve gönderdiler anca yolculuktan geldim. Pazartesi günü bir test yapacaklarmış, test sonucuna göre boğazındaki modüllerden parça alınacak. Canı yanacak diye çok korkuyor. Parçalardan gelen sonuçlara göre de ameliyat. Bir yorum yapmak istemiyorum ya. İsyan etmek istemiyorum. Sadece şunu anladım ki ölümden başkası yalan ve her  şeyin başı sağlık. Hala seninleyken, sağlığı yerindeyken ailenin değerini bileceksin. Neyse demek isteğim bir kaç gün yazı giremeyebilirim. Kusura bakmayın artık.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Son açıklık getirişim

Ben her konuya açıklık getirmek zorundaymış gibi hissediyorum kendimi ama bu sondu. Bu son açıklık getirişim. Bir arkadaş bana PuCCa özentisi olduğumu söylemiş. Marjinal ol biraz demiş. Abi PuCCa olmak kim ben kim ya. Tamam PuCCa'yı takip ediyorum, kitaplarını falan çok beğeniyorum ama ben kendi yazılarımla onun yazıları arasında bir benzerlik göremiyorum. Hayır zaten ben ilişki yaşamıyorum ki ilişkilerimi yorumlayayım? Tüm sene boyunca bir tanecik sevgilim oldu amk. Ben burada yaşadıklarımı anlatıyorum, bazen ailemden bazen arkadaşlarımdan bahsediyorum. Zaten PuCCa'nın kardeşi yaşındayım ona saygım sonsuz. Benzetilmek benim için iltifat ama özentisin demek fazla geliyor. Ben burada içimden ne geliyorsa okuyanlarla paylaşıyorum, dertlerimi sıkıntılarımı anlatıyorum. Kimseye özendiğimi falan da düşünmüyorum. Bir daha da böyle saçma konularda açıklama yapmayacağım. Ben naparsam yaparım kimseye açıklama zorunluluğunda da değilim sanıyorum? İşte çekemeyen böyle yollara baş vuruyor canlarım. Yapacak bir şey yok.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Hayat Bana Güzel Dersler Veriyor

Yazının şarkısı

Yaşadıklarıma üzüleyim mi güleyim mi bilmiyorum gerçekten. Bir yandan gülüyorum bir yandan üzülüyorum. Yeni bir çocukla tanıştım: İlik. Arkadaşıma tarif ederken ilik gibi çocuk valla diyordum. İşte ben bu çocuğun tipini çok beğeniyorum güya ama gerçekte görmedim hiç her şey fotoğraflardan. Normalde özle tipi çok kafama dert etmezdim, yanı bildiğiniz gibi sevgili falanda istemiyordum. Sonra ben bu çocuğun gerçekten bok gibi bir çocuk olduğunu gördüm. Fotoğrafla alakası yok ya. Bildiğin amatör korku filmlerinden fırlamış gibi. Çocuğu anlattığım en yakın arkadaşımla aramızda ki muhabbet böyle oldu:
(yine H ben ve B en yakın arkadaşım)

H: Panpa yaşam sevincim kalmadı amk. Birde "yakışıklı mıyım?" diyor. G*tüme benziyorsun da diyemiyorum.
B: Hahahaha n'oldu "ilik gibi çocuk" diyordun çocuğu görünce korkudan iliklerin çekildi di mi?haha
H: Yok ben elimi ayağımı çekiyorum tamam hayattan soğudum amk

Yanı bu mutlulukta g*tümüzde patladı. Tüm sene boyunca armudun sapı üzümün çöpü derken bir kişiyle çıktım, yazı da boş geçireceğim anladım bunu. Zaten her geleni reddetmeye başladım alışkanlık oldu artık. Ama bu son olaydan çok ders çıkardım. Öyle mutlu çiftlere özenip "benim de sevgilim olsun" diye yırtınmayacakmışız. Sevgi,aşk,hoşlanmak bana uzak kelimelermiş.
Aşkın arananı değil, çat diye karşına çıkanı makbulmüş.

3 Temmuz 2012 Salı

1 Temmuz 2012 Pazar

Sleepy Hollow





Aksilikler başımı bırakmıyor gerçekten. Bu yaz bok gibi başladı bok gibi bitecek bunu anlamış oldum. Neden derseniz; Annem çok kötü hastalandı. Son 3 günümüzü acillerde geçirir olduk. Yarın da büyük ihtimal hastahaneye yatıracaklar. Ee anne hasta olunca bazı işlerde bana kaldı. İlk gün yemeklerle ben uğraşsam da (şükür zehirlenmedik) annem bu beceriksizliğimi fark edip hasta hasta yemek falan yaptı. Hayatında bıçak kullanmamış biri olarak benden ne yemeği beklenirki zaten. Bende biraz kafa dağıtmak için film izlemeye karar verdim. İnternete ne kadar "fantastik filmler" yazdıysam da google amca "fantezi filmleri" anlamakta çok ısrar etti. Neyse ki güzel fantastik-korku karışımı bir film buldum: Sleepy Hollow. Baş rol oyuncusunun Johnny Depp olduğunu anlayınca ağzım açık kaldı zira Johnny abimiz burada pek bir cool, pek bir yakışıklı. Film'in içeriğine gelirsek, Sleepy Hollow adında bir köy var uzakta. Orada işlenen cinayetleri çözmesi için Johnny Depp'i gönderiyorlar. Adına atlı denen bir psikopat zombi gibi bir şey var. Yıllar önce bu atlının kafasını keserek öldürüyorlar. Sonra mezardan kafası çalınınca bu da köydekilerin kafasını kesmeye başlıyor. Fakat atlıya büyü yapan onu yöneten birileri var. İşte Film bu olayın gizemini çözmekle geçiyor. Güzel bir film. Ama tabi olayın içinde Johnny Depp olunca; "olum öldürmeyin lan onu. Johnny Depp o, bak boru değil Johnny Depp" falan dediğiniz oluyor. Neyse anlatması benden izlemesi sizden. Bir post'u daha burada sonlandırıyor gözlerinizden öpüyorum.

Filmden Bir kare koymazsam olmaz.

30 Haziran 2012 Cumartesi

Mutlu Ol!

Mutlu olmanın yolunu bulmuşlar canlarım. Teker teker denemek lazım aslında. Deneyelim bakalım.


28 Haziran 2012 Perşembe

Aşk'a çok uzağım



Yazının Şarkısı
Pamuk olayına açıklık getireyim dedim. Dün sakin sakin düşündüm, arkadaşlarımın fikirlerini aldım, hepsi olumlu cevap vermemi istedi. Ama şöyle düşününce zaten önceden aramızda olaylar olmuş ki ayrılmışız, birdaha aynı şeyleri yaşamanın ne anlamı var. Zaten Uzun Kirpik olaylarından sonra kimseye güvenemez oldum. Yani ben olayı burada kapadım. Anlaşılan ben bu yaraları sarmadıkça başkalarına sevgili gözüyle bakamayacağım. Dediğim gibi çok uzağım bu aşk konularına. Şimdilik arkadaşlarımla kafamı dağıtıyorum küs olduğum çoğu arkadaşımla da barıştım iyiyim böyle. En yakın arkadaşımla küstük sanırım yani o bana küstü galiba ama barışırız. Sonuçta 3 yıllık arkadaşım onu kimseye değişmem. Hayırlısı bakalım, uzatmadan öpüyorum.

27 Haziran 2012 Çarşamba

Gelişmeler gelişmeler



Değişik olaylar olmaya başladı. Bugün bayaadır görüşmediğim bir arkadaşımla buluştuk, eğlendik, çok güldük falan. Uzun kirpiği gördüm ama tiipini hatırlamıyorum bile bakmadım, bakma gereği duymadım. En değişik olay da benim eski sevgilim Pamuk ile konuşmaya başladık. Uzuuunca bir konuşma sonrası film tavsiye etti onu izledim. Film bitince tekrar konuşmaya başladık. Ve bana çıkma teklifi etti. Benimse diyebildiğim tek şey "Biz arkadaşken daha güzeliz" oldu. Bilmiyorum. Gerçekten çok karışığım. Bir yanım ona tekrar şans vermemi söylerken, diğer yanım aşka çok uzak. Acaba denesem mi diye düşündükten iki dakika sonra yok ya olmaz öyle şey diye düşünüyorum. Yanlış karar vermek istemiyorum. Zaten benim hayır dememin üstüne olayı ne tamam diye geçiştirdi ne de iyi düşün diyebildi. Çıkması gerekti. Belki detaylıca konuşuruz belki de ben konuyu kapatırım. Siz ne dersiniz?

Not: Niye pamuk dediğime gelirsek pamuk gibi birisi kendisi ondan öyle şeyettim

Ben mi yalnızım? Güldürmeyin.



Haha bir nefret püskürtme yazısına daha hoş geldiniz. Böyle bir yazı yazmak istemezdim ama bazı insanlar gerçekten sınırları zorluyorlar. Başkalarının mutsuzluğundan mutlu olabilecek kadar yavşak insanlar bunlar. Sanıyorlar ki onlar benim zor anlarımda dalga geçince ben çok üzülüyorum. Ama hayır onları kimse siklemiyor. Çok arkadaşımın olmamasının sebebi yanlış algılanıyor. Kimse beni istemediği için değil, ben onları istemediğim için arkadaşlık etmiyorum. Zaten bana göre "gerçek arkadaş" diyebileceğim yeterli sayıda arkadaşım var. En azından onlar gibi yalnız kalmamamk için önüme gelene yavşamıyorum. Zaten bu insanların ben canını zamanında yaktım ki hala kuyruk acılarını unutamıyorlar. Hala evde durmam da yanlış algılanıyor. Onlar en boktan yerlerde 9-10 gün tatil yaparken ben onların içeri dahi alınamayacağı yerlerde istediğim kadar kalabilirim. Fakat anlatmıştım Hüseyinin iyileşmesini beklediğimi söylemiştim. Benim kararlarım, benim hayatım bu boktan insanları neden bu kadar çok ilgilendiriyor bilmiyorum. Hiç işleri güçleri olmayan gereksiz insan bunlar. Ben onları yazdığım 4-5 sayfa ile ezebilirken onlar anca ettikleri 3-4 küfür ile kendilerini adam sanıyorlar. Ama hayır kızlar üzgünüm, ben sizi insan yerine dahi koymuyorum. Son olarak artık yavaştan bavul toplamanın zamanı geldi. Tatil başlıyor benim için. Böyle örümcek beyinli insanlardan uzak bir yerde deniz kıyısında hepsinin acısını çıkaracağım. Arkadaşlarımla gezeceğim, eğleneceğim. Ve siz anca insanların dedikodusunu yaparak salaklığınıza salaklık katacaksınız.

Not: Üstüne alınması gerekenler alınmıştır herhalde

26 Haziran 2012 Salı

Bağlanmaktan korkan kızın hikayesi


Bir kız vardı ve kendine göre dertleri. Cesurdu ama aynı zamanda korkak. Ölümden korkmazdı bağlanmaktan korktuğu kadar. Herkes onu güçlü görse de o kendine "bağlanmaktan korkan kız" derdi. Bu korkusu yüzünden sevmezdi kimseyi. Dünyanın en yakışıklı adamı gelse dönüp bakmam derdi, sevemeyeceğine bu kadar inanırdı. Üzülmezdi, öyle en ufak şeyde süzülmezdi o yaşlar yanaklarından. Sonra karşısına bir çocuk çıkardı hayat. "Sen misin sevemem diyen" dedi. Bağlanmaktan korkan kız aşık oldu. Yine de evet diyemedi çocuğa. Duygularını bastırarak sevdi, en saf haliyle sevdi. Sonra bağlanma korkusunu yenmek için adım atmalıyım diye düşündü, evet dedi , bende seni seviyorum. Fakat çocuk kızdan soğudu, kızın tüm sevgisine rağmen onu bıraktı. Kız bekledi, çok bekledi, aylarca bekledi. Beklediği süre içinde bir defter aldı eline, hep saat duygularını akıttı içine, her saat göz yaşlarını döktü üstüne. Tam unuttum derken çıkardı yerinden tozlu defteri, aldı eline kalemini son satırlarını yazdı.

"Senle yürümek güzeldi, seninle yaşadığım ilkler güzeldi, içimdeki tüm sevgiyi sana vermek güzeldi, gözlerin ve bana bakışın güzeldi, sana sarılamasam da sarıldığımı düşünmek güzeldi, gerçekleşmeyeceğini bile bile senle ilgili hayaller kurmak güzeldi ama bitti. Her güzel şey gibi bununda sonu geldi. Niye diye düşündüm hep. Daha sana sarılamamıştım ki, kokunu içeme çekememiştim. Geleceğe dönük bir planım bile gerçek olmamıştı daha. Ama bitti. Sondu. Nasıl bu deftere yazdığım son satırlarsa, sana duyduğum son sevgiydi.Kendine iyi bak. Seni sevmek güzeldi.."
Ve kapadı kapağı sevdiği çocuğun kalbi kadar sert olan defterin kapağını, bu sevgiyi de bitirdim burada diye düşündü, bir iki damla göz yaşı süzüldü yanağından. Ağlamak güzeldi..

25 Haziran 2012 Pazartesi

"O’nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da; hatta bir tanesi de. Daha önce aşık oldu, tekrar olabilir. Ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki? Tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz. Ama şayet o seni güldürebiliyorsa, iki kez düşündürebiliyorsa, kabul edersin ki; insanlar hata yaparlar. Onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin her şeyi ver. Seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir, kalbini. Yaralama onu, değiştirmeye çalışma, çözümlemeye kalkma ve verebileceğinden fazlasını bekleme. Seni mutlu ettiğinde gülümse, kızdırdığında fark etmesini sağla ve yokken özlediğini bil."
-Bob Marley

Geri Dönüşümüz Nasıl Olsun?



Mutlu sayılırım. Hüseyinden bayadır haber alamıyorum ama bildiğim kadarıyla çok iyi. Aklımı kurcalayan her şeyden kurtulmaya başladım. Bugün sonunda ne zamandır aradığımız evi alacak gibiyiz. Yinede kesin değil. Bildiğiniz gibi kışın Facebook adresimi dondurmuştum. Okullar kapanınca açmıştım ama çok sıkıcı geldi ve yeniden kapattım. Şu yazın girmesiyle iyice dengesizleştim herkesten hemen soğuyabiliyorum. Zaten sürekli evdeyim hatta sürekli odamdayım. Bir çişe gidip geliyorum amk öyle söyleyeyim. Dengesizlikten kastım da geçen televizyonda biri şiir okuyor "Ellerin nerde ha?Elin nerde?" diyor şiirde, bende evin içinde bağıra bağıra "Götüme kaçtı elim.Ha? Var mı diyeceğin?" diye bağırıyorum. Öyle iyice kütükleştim aşk konularından çok uzaktayım yani. Blogta biraz yenilik yapayım diyorum fikir istiyorum yok amk kimse fikir vermiyor, e canlarım siz fikir vermezseniz ben kıçımdan uyduramam ki? Bana buradan ulaşın. Tasarımda da değişiklik falan düşünüyorum ama birilerinin yardım etmesi lazım yardım sever yetenekli bloggerlara duyrulur. İnşallah bu hafta içinde uçuyorum Dikiliye. Bol bol yüzüp kafamı dinleyeceğim, oh mis. Neyse yazıyı fazla uzatmayacağım (insan her gün evde oturunca yazacak bir şeyler bulamıyor işte). Dediğim gibi bana buradan yorumla veya Twitterdan ulaşın. Fikir verin, yazılarımı eleştirin, twitleyin falan çok sıkılıyoruım:( Hadi öptüm canlarım.

20 Haziran 2012 Çarşamba

İçimdeki kurt beni kemirirken yazıyorum..



Bazı olaylara açıklık getirmek için bu yazıyı yazıyorum.

Bu sene yazın çok eğleneceğimi söylesemde yaz benim için hiçte güzel gitmiyor. Bazen durup diyorum kendime "Ulan hiç mutlu olmuyor musun sen, hiç güzel şeyler yok mu hayatında?" diye. Biliyorum sizde yazılarımı okurken defalarca soruyorsunuz bu soruyu bana. Elbette mutlu olduğum zamanlar var ama bunlar bana yetmiyor ki. Ben tam mutlu oldum derken hayatımda bir şeyler kötüye gitmeye başlıyor. Bazen bu yüzden mutlu olmaktan korkuyorum. Ne zaman geleceğe dair bir plan yapsam yaptığım plan boğazıma düğümleniyor; göz yaşı oluyor, hıçkırık oluyor. Kıçıkırık insanlar yüzünden hıçkırığı bıraktım bazen küçük üzüntüler olmuyor işte bunlar. Tam yaz için plan yapmışken Hüseyin haberiyle irkildim biliyorsunuz. Tüm tatil planımı her şeyimi iptal ettim. Saatlerce ağladım, defalarca haplarla sakinleştim. Neyse ki beni yalnız bırakmayan arkadaşlar var , birde burdan şifa dileyenler. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hüseyin solunum cihazından çıktı. Gözlerini açtı sonunda. Şimdilik söylenenleri duysa da konuşamıyor başını sallamakla yetiniyor. Biliyorum eski haline dönecek. Komadan çıkıp biranda böyle iyileşecek kadar güçlü bir insan bunlarıda atlatacak. O günde benim hayatımın en güzel günü olacak. Bu konuya şu bazımda bir açıklık getirmek istedim. Dün Balıkesire gittim moralim biraz yerine geldi. Yalnız şu sıralar Hüseyinin kazasından sonra rüyalarıma kendi kazam girmeye başladı. Tabi siz benim kazamı bilmiyorsunuz. Uzun kirpikle okullar açılınca görüşemez olmuştuk , okullarımızın arasında da bayaa yol vardı. İşte bir gün bunun öğlen arasına yetişeceğim diye arkadaşımla bindik motora gittik , Uzun kirpik'i de gördüm bir güzel ayrıldık o okula gitti biz motora bindik. Tam yoldan çıkarken hızla bir araba bizim motora çarptı. Biz arkadaşımla düştük motorda benim sol bacağımın üzerine düştü. Öyle bacağım morardı falan ama önemli bir şeyimiz olmadı. Sadece 2 hafta boyunca falan en ufak şeylere ağladım, gülmeye başladım mı susamadım falan öyle psikolejim bozuldu. İşte şimdi rüyalarımda o arabanın bize çarptığı an, benim bağırmam falan aklıma geliyor gerçekten nefesim kesiliyor. Bu rüyalar biraz daha böyle devam ederse bir doktora çıkarım. İşte bu kadar Hüseyin düzelince bende ertelediğim tatilime çıkacağım. Şimdilik beklemeye devam..

16 Haziran 2012 Cumartesi

Kardeşim'e..

http://www.konhaber.com/yeni/haber-73278-Konyada-kaza-2-agir-yarali.html

Bugünün güzel bir gün olacağını düşünerek uyanmıştım güne. Ufak sıkıntılarım hariç hiçbir sorunum yok diye düşünüyordum. Sonra aldığım haberle yıkıldım. Yakın bir arkadaşım Konyaya taşınmıştı. Orada motorla kaza yapmış ve kamyonun altında kalmış. Şimdi yoğun bakımdaymış ve durumu hiçte iyi değilmiş. Babası arkadaşıma komada olduğunu söylemiş. Hüseyin.. Komşum , dostum, sırdaşım, kardeşim ve yeri geldiğinde beni koruyan abim.. "Seni üzen olursa, bende onları üzerim" diyordu sürekli yanımdaydı , koruyordu beni. Şimdi ben onun yanında olamıyorum , onu koruyamıyorum. Tek yapabildiğim evde ağlayarak ondan haber beklemek. Kaza anını kameralar çekmiş izleyince gerçekten içim parçalandı. Benim saçımın teline zarar gelmesinden korkan insanın yerde kanlı bir şekilde yatışını görmek kolay bir şey değil.. O daima gözleri gülen , cesur ve mutlu bir insandı. Sevdiğim birinin hayatımdan çıkma ihtimalini göz ününde bulunduramıyorum. Seni seviyorum kardeşim. Umarım beni yalnız bırakmazsın buralarda. Umarım bunları da atlatıp hep yanımızda olursun. Ben senin şans meleğindim ya hani , umarım sana bu seferde şans getiririm..

14 Haziran 2012 Perşembe

Bitmesin..

Bu klipteki gibi bir aşk bizede uğrar inşallah.


Beni sana bağlayan tek söz seviyorum demen
Onca laftan sonra bitti deyip çekip gitmen
Derdin efendisi olmuşum, kalbim senin hediyen
Bir kalır diğeri gidermiş o benim, benmişim meğer
Aşk seni bana yazmışsa niye bu ceza bu can yasta
Gitme bitmesin diye bütün gece ağladım
Hayır olmaz böyle biteceğini anladım
Gidersen kalan hayalinle ben naparım
Sensiz olmaz böyle gideceğine inanmadım

11 Haziran 2012 Pazartesi

Tatil başlasa artık ?



Yazının şarkısı

Bu sene baya yoğun bir dönem oldu. Zaten her depresyon anımı sizinle paylaştım hep göz yaşımı kalemimden akıttım falan. O yüzden bir an önce denize girip rahatlamak yaşadığım bazı şeyleri ve bazı insanları unutmak istiyorum. Ama tabii ki kader yine benim yüzüme gülmüyor. Bizim bir taşınma mevzumuz var. Ev bakıyoruz şimdilik. Neymiş taşınmadan tatile gitmek yokmuş. Yani tatilim 1-2 hafta ertelenmiş oldu. Bende bu sıcakta denize girmeden günlerimi bilgisayar başında geçirmek zorunda kaldım. Yarın Balıkesire gideceğim , bir hafta sonra da Turgutluya. Turgutluy gidince bir değişim yaşayacağım tabi. Saçlarımı kestireceğim ; yazık çok çile çekti , çok yıprandı saçlarım. Omuzlarımda kestireceğim zaten çok çabuk uzuyor , canlasın biraz. Teyzem papatya suyuyla saç rengini açalım dedi , onu da deneyeceğiz bakalım. Bende evde kaldığım süre içinde yoga yapıp , dumbell çalışmaya başladım. Yoksa zaman geçmiyor valla. Şöyle yap , böyle yap , bizimle paylaş diye tavsiyelerinizi yorum olarak bekliyorum. Öptüm canlarım.

Waiting for you..


Ben hep seni beklerim.
Arkadaşlarımla gülerim , eğlenirim sen gel diye seni beklerim.
Gelsen de beklerim gelmesen de beklerim.
Amaçsız ve sebepsiz beklerim ama yılmadan beklerim!
Tüm gün bilgisayarda bir siteden bari mesaj atsan diye beklerim.
Atsan da beklerim atmasanda beklerim.
Uykumda beklerim seni , gel rüyalarıma gir diye.
Girsen de beklerim girmesende beklerim.
Evinin önünde beklerim seni , çık balkona gör diye.
Çıksan da beklerim , çıkmasan da beklerim

Ve kalbinin en ücra köşelerinde beklerim seni ;
Sevsen de,
Beklerim.
Sevmesen de,
Beklerim..

9 Haziran 2012 Cumartesi

Bir porsiyon aşk alabilir miyim?

Yazının şarkısı

Aşk konusunda hep seçiciyimdir "Çok tipli olmasın, sempatik olsun, komik olsun, kaslı olsun (oyş kas) " derken hayatımda bir kez aşık olmuş onuda sıçmış sıvamış , elime yüzüme bulaştırmı bir insanım. Hayır çirkin değilim ama her çıkalım diyene "tamam deneyelim" yerine "nereye asdadfsgas" yapan bir yapım var. Aslında halimden memnundum bir uzun kirpik vakası daha yaşamayalım diye düşünüyordum. Lanet olsun dostum! Ben böyle düşünürken tüm mutlu çiftler mutluluklarını gözüme sokunca koyuldum aşk aramak için yollar. Cici kız olmayı denedim , baktım bana göre değil ; sakin kız olmayı denedim. Sonra durdum , dedim kendi kendime sorun bende değil ki? Çevremde sevilecek insan varda ben mi sevmiyorum. Zaten etrafımdakileri inceleyince aşk falan istemediğimi fark ettim. Nasıl bir kız olduğumu budum bu arayış içinde. Hani erkeklerle takılan, maçlara giden , kızlar tarafından kıskanılan kızlar vardır ya. Tamam abi ben onlardanım. Bir tane kız arkadaşım var sadece. O da benim gibi. Ben böyle iyiyim ya. "Hayatımda bir kere aşık oldum" klasiği bana göre. Zaten ben kolayk olay aşık olamam. Bir aşk mevzusunuda böyle kapatmış olduk , bana düşen kalkıp çay koymak.

Not: Yaz geldi artık bol bol yazı girerimm

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ne yapsak ki?

Yazının Şarkısı

Bir gün içinde girdiğim üçüncü yazı bu. Sinirlendikçe yazı giriyorum n'apayım. Sabahtan beri bilgisayar başında bir Ask.fm'e giriyorum , bir ders çalışıyorum. Uzun kirpiğe benim hakkımda gelen sorular sinirimi bozmaya başladı. Anonim olarak biri ona beni soruyor ve bu beni sinir ediyor. Bana da aynı şekilde sorular geliyor ama ben onun yazmadığını anlayabiliyorum. Tabii onun anlayacağını sanmıyorum. Herneyse bir çocukla konuşuyorum baya hoşlanmaya başladım ama bazı sorunlar var tabi. İlerleyen zamanlarda ne olacağını yaşayıp göreceğiz. Ama çocuk gerçekten fazla tatlı "bu insansa öncekiler ne?" diye düşündürecek cinsten. Telefonumu kırmamın ardından sıkıntıdan bilgisayardan çıkmaz oldum. Yeni telefon alma konusu açtım babama bakalım ne zaman alınacak. Tatilede az kaldı şimdiden plan yapmaya başladım. Olum tatil deyince aklıma geliyor da yaz aşkı ne kadar saçma bir şey lan. Neyse gençler ben üç günlük yazıyı peşin peşin girdim , hadi eyvallah.

3 Haziran 2012 Pazar

İlk fotoğraflarım desem yeridir.

Malum fotoğraf makinemi alalı aylaaar oldu ama bir türlü fotoğraf çekip atamamıştım. Daha doğrusu çok fotoğraf çekmiştim ama kart okuyucu almaya fırsat bulamıyordum. Az önce sonunda kart okuyucu aldım. Şimdilik bir kaç fotoğraf koyayım sonra yazacağım yazıya göre fotoğraflar çekerim artık. Öperim canlarıms
.

Ayakkabısını yiyen ve ara sıra ablasınada yedirmeye çalışan tatlı minik (hayır resimdeki kız ben değilim :D)







Babamın arkadaşının küçük oğlu maşallah diyorum , büyümüş halini düşünemiyorum.





Korktum giden olmaktan..

"gidiyorum" diyorsun..
ardını dönüp gideceksin yani, tüm yaşanmışlıkları yok sayarak bitireceksin her şeyi..
sen hiç "giden" olabildin mi?
ben hep arkada kalan oldum.
gittiler, kapıyı çekip, fotoğrafları yıkıp, anıları darmadağın edip…darmadağın..
aynı benim gibi ,şaçlarım gibi… düşüncelerim gibi … darmadağın..
her terk edilişte biraz daha kaybedersin,her terk edilişte biraz daha aidiyetini kaybedersin dünyaya.. bir kenti terk ettiğinde bir parçanı da o kentte bırakırsın , biri seni terk ettiğinde ,sana dair bir parçayı alıp götürür , biraz daha yalnızlık bırakır , biraz daha boşluk..biraz daha ait hissetmezsin kendini artık o kente…
sen gittiğinde, ardına ne bırakacaksın biliyor musun?
biraz daha olamayacam bu kente…sen gittiğinde, bir parçamı da yanında götüreceksin.sen gittiğinde, biraz daha uzaklaşacam bu kentten..sen gittiğinde bir parçam daha koyup gidecek seninle birlikte.sen gittiğinde biraz daha ben gidecek .biraz daha kendimden uzaklaşacağım.biraz daha duygusuz yaşayacağım artık . sen gittiğinde, biraz daha uzaklaşacağım bu kentten.
Şiirler yazarsın içinde ben olmayan,sana dair..ben kendi depresif yok oluşumda boğulurum..
Hatırlarmısın beni bir gün?
rüzgarda belki tenimde günışığı gözlerimde gülümseyen bir parıltı?hatırlarmısın beni bir gün..hatırlarmısın dudaklarımdaki ismini?zamanın içinde boğulurum senin için;bir gün kayıp olup giderim belki..
Umursar mısın?
Sen gittiğinde, umarsız bir rüzgar alıp götürür belki beni; yine adın aklımda saklı kalır.çekip gittiğinden benden, bir deli rüzgar aklımı alır.ben gözlerinde saklı kalırım; bir mumya gibi, aklının çıkmaz sokağında bir tutsak, bir yabani rüzgar gibi okşarım şaçlarını..
Çala kalem bir yalnızlık senfonisi bestelerim adına bir yalnızlık daha eklerim, hissetmezsin;gidersin ardına bakmadan…
Gidebilmek kendini de arkada bırakarak ..
gittikten sonra her şeyi en baştan başlatarak ,yeni aşklar yaşamak, hep öncekini benzer şeyler umarak öncekini unutturacak güzellikler umarak ,hep öncekiyle karşılaştırarak , hep bir şeyler umarak..öncekiyle farklı bir insanla beraber olduğunu görmezden gelerek yaşamak..
Gitmek;
eski hayal kırıklıklarını yeni umutlarla unutmaya çalışarak,umutları hayal kırıklığına çevirerek ,gittikçe ölüme yaklaşarak ölerek.. gitmek..
Sen gittiğinde sana dair her yalnızlık boğazıma takılı kalır..
Sen giden olabildin mi ? Ben hep arkada kaldım kortum giden olmaktan;bir gün biri ardımdan böyle şeyler yazar diye..

1 Haziran 2012 Cuma

Hayat devam eder..

İki yazımı birden silmek zorunda kaldım açıklamasını yapıyorum hemen. Malum 2 gün önce Uzun Kirpikle çıkmaya başladık , dünde ayrıldık . Yazdığım iki yazıda uzun kirpikle ilgili olunca silmek zorunda kaldım tabii. Siz şimdi sanıyorsunuz ki ben sümüklerim aka aka evde ağlıyorum , ağıtlar yakıyorum , üzülüyorum. Tabi yok öyle bir şey çünkü üzülmedim. Sevinmedim de. Sadece böylesinin daha iyi olduğunun farkına vardım. Aramızın ilk zamanki gibi olduğunu bizim arkadaşlığımızın daha güçlü olduğunun farkına vardım. Gerçi arkadaşta sayılmayız da neyse. Onun bazı arkadaşları beni sevmiyor , o'da arkadaşlarını kaybetmekten korkup benle arkadaş bile olmuyor ( bence). Ben onun için o arkadaşlardan daha fazla şey yaptığımı düşünsem de geçti artık. Bir an önce tatilin gelmesini istiyorum.Tatilde istediklerime gelirsek:

Bol bol yüzmek: Geçen sene "hiç arkadaşım yok yea" triplerine girip beş kere denize girdiğim için bu sene bayaa bir deniz özlemi çekiyorum. Bu sene bir kaç arkadaş edinmeli kendimize beach'te. Gerçi biraz arkadaşım var (kur yapmak için gözümün önünde salak sapık tepinen erkekleri saymazsak)

Yalnız kalıp huzuru aramak , düşünmek: "Bu nasıl bir istek abi" dediğini duyar gibiyim, ha ne ayaksın? Sus bakayım. Yalnız kalıp huzuru aramaktan kastım bizim yazlığımızda maşallah okul koridoru gibi bir balon var neresine istersen yayıl , işte o balkonda mal mal yatıp, denize girenleri izlerken (hayır sapıkça bir amacım yok) huzur buluyorum ve bol bol düşünüyorum. İşte öyle saçma bir kişiliğim var.

Olabildiğince çok seyahat etmek: Hah geldik en sevdiğim şeye! Abi seyahat etmeye bayılıyorum ya. Görmediğim yerlere gitme , keşfedilmemiş şeyler keşfetme arzusu var bende. Hiç gitmediğim bir yere gidince zevkten dört köşe oluyorum bildiğin psikopata bağlıyorum. Her gördüğüm şeyin fotoğrafını çekiyorum. Sonra fotoğraf makinasında kuş , börtü- böcek , çiçek resmi bulunca "oğlum bunlar burdada var niye çektiydim ki?" diye akli dengemden şüpheleniyorum.

Yazları yapmadığım tek şeye gelirsek;

Güneşlenmek: Hay lanet olsun sana! Nefret ediyorum yakıcı güneşten. Herkes bronzlaşma derdindeyken 70 faktör güneş yağı sürdüğüm halde vampir gibi güneşten kaçıyorum. Ya zaten bembeyaz tenim var denizden eve gelince bronzlaşmadığımı aslında kızardığımı fark ediyorum. Tabi güneş beni her ne kadar kızartsa da saçlarımı sararttığı için birazcık sempatim var kerataya. Ayrıca güneşlenirken kitap okuyan kızlar ; hiç kültürlü görünmüyorsunuz , üzgünüm.

Daha yazla ilgili çook yazı gireceğim. Şimdilik bu kadar. İyiyim, mutlu sayılırım , depresyonda değilim bunu bilin yeter. Hadi öptüm canlarım.

25 Mayıs 2012 Cuma

Karaladım işte..

Yazının şarkısı

Uzun zamandır ne yazsam diye düşünüyorum. Yazmadığım süre içinde yağmurda kalan kova misali fazla doldum ben. Şu sıralar ders çalışmaktan sağlığımı kaybetmiş durumdayım. Artık kitap gördüm mü midem bulanmaya başlıyor. Zaten dershane sınavları - okul konferansları yüzünden hiç görmek istemediğim insanları görmek zorunda kalıyorum. Siz biliyorsunuz onun kim olduğunu. En ufak şeye kırılmaya başladım , en ufak tartışmada hüngür hüngür ağlamaya başladım. Zaten çok yakın olduğum bir arkadaşım var adını rahat rahat söyleyebilirim "Beste". 3 yıldır arkadaşız ve 13 gün sonra falan İstanbul'a taşınıyorlar. Gerçekten ondan başka sarılıp ağlayabilecek derdimi anlatacak kimsem yok. Son günlerimizi güzel geçirmeye çalışsakta sonrasında çekeceğim yalnızlığı düşünmeden edemiyorum. Gerçekten bana arkadaşlık hakkında çok şey öğretti. O bana destek oldu ben ona. Hiçbir zaman birbirimizi yargılamadık , kırmadık. Şimdi arkamdaki yıkılmayan duvar, dostum kayıp gidiyor hayatımdan. Ve ben içimdeki sıkıntılarla dertlerle yalnız kalıyorum. Artık elim "yeni yayın" butonuna varmıyor mesela. Çünkü herkesin benim dertlerimi dinlemekten sıkıldığını düşünüyorum. Telefonumu kırmam ve bilgisayara daha az girmem sebebiyle çok fazla yalnız kalıyorum ve gerçekten çok düşünecek zamanım kalıyor. Bazen isyan ediyorum kitapları fırlatıyorum bir kenara  , geçiyorum yatağıma şarkı mırıldanıyorum , mırıldanırken ağlıyorum. Sonra siliyorum iki üç damla göz yaşımı , koyuyorum başımı yastığa. Allahım diyorum al içimdeki sıkıntıyı. Bazen de çok hırslanıyorum her şeyi bırakıp derslerime yükleniyorum , gözüm hiçbir şeyi görmüyor. Bugün güzel bir gündü benim için , ben kan kusuncaya kadar. Bu kadar sıkıntıya dayanamayan kan damarlarımda duramadı herhalde. Belki de kendimi üzmek yerine mutlu olmaya , beni üzenleri üzmeye başlamalıyım. Yoksa zaten bozuk olan sağlığımı daha da  bozacağım.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Gym Class Heroes: Ass Back Home ft. Neon Hitch

Dinledikçe mutlu oluyorum valla içime bir enerji geliyor :D


Sabaha karşı kalemim ve ben..

Yazının şarkısı

Not: Yazıyı sabah 08:45'te yazdım ama anca yayınlama fırsatı buldum.
Önce sevdiğiniz terk eder sizi, ardından uykunuz. Sonra ne sevdiğiniz geri gelir, ne de uykunuz..

Sabah saat 08:45. Düşünmekten uyuyamadım , uykusuzluktan düşünemedim. Terk etmeyen bir uykum kalmıştı o'da gitti. Uyku yerini keşkelere bıraktı. Kulağımda kulaklık, balkonumda yağmur. Sabaha karşı kalemim ve ben.. Keşkeleniyoruz yine.

Keşke..

Keşke kalbim yerine , düşünce dizlerim kanasa..
Keşke çocukken olduğu gibi, kalbim sadece hızlı koşunca çarpsa..
Keşke tek umudum kocaman bir pastaya sahip olmak olsa..
Keşke benden önce sevmese birileri seni..
Keşke yağmurda tek başıma ağlamak zorunda kalmasam..

Belki de tek ihtiyacım olan biraz uyku , biraz sevgi..
Kim bilir belki bir gün ikisini de bulurum..

10 Mayıs 2012 Perşembe

29 Gün.

Ne yazık ki 29 günlük bir ara vermem gerekiyor. Bu süre içinde belki yazı girerim ama az az . Daha fazla ders nedeniyle ara veriyorum öyle kötü bir şey olmadı. Bu arada uzun kirpik denen şahsı tamamen unutmuş durumdayım. "Kaç kere ayrıldım hep barıştı , bu sefer tamamen ayrıldım" demiş bir arkadaşına. Ben bu kadar şerefsiz bir insanı sevemem. Neyse işte , bundan sonra bazı kararlar almam gerekiyor. "oha 29 gün girmeyecekmiş" deyip bloga girmemezlik yapmayın çünkü ara sıra atarım yazı :P Hadi öptüm canlarım.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Gülüşmeler , Gelişmeler.

Ne yazsam diye düşünürken bugün yazacak çok şey yaşadım. Öncelikle okulda il geneli sınav olunca dershaneye gitmedim. Saat 4'te dershane sınavı vardı ona gidecektim (yani derse girmedim). Benim çok yakın bir erkek arkadaşımla yemek yemeye gidip oradan dershaneye gidecektik. Annesinin çalıştığı yere gittik işte tost söyledik bekliyoruz falan bir kadın geldi yanımıza.
Konuşmalar şöyle ; (H ben , Z arkadaş , K kadın, A arkadaşımın annesi )

K: "Şu kendi kadar güzel gül alasın"
H:"yok abla ya"
Z : Ne alcam ( Biraz kütük.)
K: Oh oh çok güzelmişsin maşallah , kızımız çok güzelmiş al işte bir gül.
Z : .......
K: Allah sahibine bağışlasın kızım seni
H: Haha sağ ol abla ( Artık gülmeye başlıyorum)
A: Sıkıştırma onlar kardeş ( tabi öz kardeş değiliz ama kardeş gibiyiz arkadaşın annesi dahi öyle görüyor)

İşte biz böyle tam kıpkırmızı olmuşken arkadaşın annesi geldi kurtardı bizi. Sonra ben eve gittim kalem falan alıp dershaneye gideceğim. Evde kimseyi bulamadım , anahtarsız kaldım , annemden anahtarı aldım , eve geldim , tam çıkıyorum çorabım yırtıldı. Hay sokayım aksiliğine dedim. Dershaneye girdim sınav salonunda oturuyorum karşıdan kim geldi? Uzun kirpik ! Arkadaşımla gülüştüler falan bir şeyler konuştular , göz göze gelince ben sınıftan dışarı çıktım. Ben kapının önünde beklerken bu arkadaşıyla yanımdan geçiyordu arkadaşı naber falan dedi. Ve ben o kafayla sınava girdim. Çıkışta da onu görmemek için hızlı hızlı eve koştum.Şimdi hava yağmurlu gibi. O kadar vurdum duymaz biri olmasaydı beni gördükten sonra yağmur yağınca belki anılarımızı hatırlayacağını düşünürdüm. Ama ben bunları düşünürken o başkalarıyla eğleniyor zaten.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Kendime kızıyorum..

Yazının şarkısı

Kendime..
kızıyorum..

Korkuyorum.. Öyle yüksekten , karanlıktan , sudan falan değil seni kaybetmekten korkuyorum.Sinirlendiğim zaman kendimden korkuyorum.Garip aslında , seni kaybettiğim halde buradan gitmenden korkuyorum.Ayda 3 kez sevgili değiştirmene rağmen aşık olmandan korkuyorum.Korkularım sıcakta giyilen mont gibi yapıştı artık vücuduma.Seviyor muyum , tiksiniyor muyum bilmiyorum.

Özlüyorum.. Öyle seni , onu , bunu değil. Bir ben olmayı özlüyorum bir de mutlu olmayı.Seni ilk gördüğüm günü özlüyorum mesela.Yada son gördüğüm günü.. Seni anlatmayı özlüyorum. "günaydın" mesajın ile uyanmayı özlüyorum. Yaşamayı özlüyorum. Benim için çabalamanı özlüyorum. Sana şiir yazarken avuçlarımdan akan teri özlüyorum.

Ve kendime kızıyorum.. Bu kadar kıskanç olduğum için , seni sevmeye başladığım için , seni çok sıktığım için , arkadaşlarımla senin aranda kaldığım için , sana sarıldığım zaman seni bıraktığım için , ağladığım için , nefes aldığım için. Kızıyorum işte ! Unutamadığım için , sessizlikle konuştuğum için , sadece seni istediğim için. Beklide adını duyduğumda kalbim kanadığı için kendime kızıyorum. Yüzünde maskeyi göremediğim için.

Seni çok sevdiğim için...
Seni yazmakla bitiremediğim için..

3 Mayıs 2012 Perşembe

Ödül :)


Deeptone beni ödüllendirmiş çook teşekkürler kendilerini öpüyorum burdan :).


Ödülün kuralları:


1. Siz de 11 arkadaşınıza vereceksiniz bu ödülü.

Ah burada çok yalnızım o yüzden kimseye veremiyorum :((

2. Ödül aldıklarını bloglarına gidip haber vermeniz gerekiyor.

Dedim ya yalnızım hatırlatma :/

3. Kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz.

Iıı Güzelmiş başlayalım bakalım ;

- Adım hande ( biliyorsunuzdur) göbek adım  Su.
- Bu güne kadar 1 kere aşık oldum.
- Asla tuz yemem hatta yemek masasında tuz bulundurmam.
- Blogumu seviyorum yazın sıkıntıyla açmıştım ama artık benim için alışkanlık oldu.
- Facebook'um yok ama Ask.fm'den , twitter'dan, G-mail'den bana ulaşan her türlü izleyicime yardım ediyorum.
- Siyah renge aşığımm.
- Yolculuk yapmaya ba-yı-lı-yo-rum.

4. Size ödül veren kişiye teşekkür edin.
Deeptone , tekrar teşekkürler

5. Versatile Blogger Ödül fotosunu blogunuza ekliyorsunuz.

Ekleriz panpa.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Kalemim kurudu..

Yazının Şarkısı

Yazacak bir şey bulamıyorum.Eskiden de bulamazdım aslında.Anlattığım gibi işte.. Hep depresyondayım , nadirdir mutlu olduğum anlar.Ya bir arkadaşı elimden kaybederim , ya salak bir sevgili bulup elimde tutamam onu acısını çekerim , ya da ailemle kavga ederim.Dün mezuniyetimiz vardı. O kadar özene bezene hazırlandım , herkes çok güzel olduğumu söyledi , sevdiğim arkadaşlarımlaydım.Yine de gecenin sonunda saçma sapan şeylerden dolayı ağladım , yine moralimin içine sıçtılar.Mutlu olamıyorum işte , olsam da mutluluğun tadını çıkaramıyorum.Çünkü biliyorum birinin gelip mutluluğu elimden alacağını.Mutsuzluktan her şeyi boşluyorum tabi.Arkadaşlarımı , blogumu , derslerimi.Çok uzatmayacağım yazıyı , veda falan da etmiyorum benden o kadar çabuk kurtulamazsınız. Daha çok dert anlatacağım size.Demek istediğim şu ki ; yazmamı istediğiniz konular olursa buradan bana ulaşabilirsiniz veya yorum yaparak bana bildirebilirsiniz o da olmadı buradan da ulaşabilirsiniz.Artık daha çok tavsiyeye ihtiyacım var , çünkü kalemim kurudu..

23 Nisan 2012 Pazartesi

Kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim.. Sendeyim..

Yazının şarkısı

Her şey daha farklı olurdu diye düşünüyorum bazen.Zaten hep düşünmeme sebep oluyorsun , hemde saatlerce düşünmeme.Belki diyorum daha erken başlasaydık.Senin beni daha çok sevdiğin zamanlar.Sen benim değerimi ben senin değerini bilseydim."Bu sefer söz veriyorum ki seni bırakmayacağım" derken sözünün arkasında dursaydın.Bende "Tamam artık kıskanmayacağım" deyişlerimden sonra yeniden kıskançlık yapmaya başlamasaydım.Veya bir birimize bir kaç aşk daha erken gelseydik.Benden öncesi olmasaydı sende , tabi sonrası da.Beni ömür boyu öpmek istediğini söylerken ciddi olsaydın keşke.Alsaydın beni bir daha bırakmasaydın.Bende ilişkimize karşı çıkan insanlara "Çokta sikimdesiniz" diye bağırabilseydim.Sinemada elimi tuttuğun zaman çekinmeden tutsaydım bende " benimsin" diyebilseydim.Olmadı işte , yapamadık.Şimdi bir dengesizlik içinde gidip geliyorum.Belki de aylardır görmüyorumdur seni , kokunu içime çekmiyorumdur.Bu sefer dönmeyeceğini de biliyorum.Yüzünde bir karış fondötenle gezmekten vampir gibi olmuş o kızla mutlusun çünkü.Çok beğendiğin saçlarımın kokusunu da çekmiyorsun zaten.Onunda saçlarını beğeniyor musun bilmiyorum.Artık sen ve benin ayrımını yapamıyorum. Çünkü "kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim.. Sendeyim.." al beni ne yaparsan yap.

21 Nisan 2012 Cumartesi

Kanye West - Stronger

Mutsuz olduğum anlarca açıp böğüre böğüre söylemeye başladım.Gerçekten Mükemmel bir şarkı , kesinlikle tavsiye ediyorum.

20 Nisan 2012 Cuma

Karton toplayan adam !

Hayatımda kızgınlığı ve üzüntüyü bu kadar derin hissettiğimi hatırlamıyorum.En iyisi olanları anlatmaya başlayayım.Arkadaşımla dershaneden çıkınca dolaşmaya başladık sonra yorulup yolun kıyısındaki duvar gibi bir yere oturduk.Oturmadan önce duvarın arkasındaki bira şişeleri ve kartonları gördüm arkadaşım B.'ye "şuraya bak çöpşüğe dönmüş burası" dedim , oda başıyla onayladı tabii.Biz duvara oturmuş bir yandan geleni gideni izler, bir yandan dertleşirken dedem yaşında bir adam yanımıza geldi.Bizim gibi duvara yaslandı ve arkadaki kartonlara , şişelere baktı.Sonra arkadaşım ve benim giydiklerimi şöyle bir gözden geçirdi ardından kendi giysilerine baktı.Onun giysilerinin bir kısmı yırtılmış , ayakkabıları eskimiş ve bizim üstümüzdeki tüylü ceketlere rağmen o incecik bir hırka giymişti.Ve yaşlı adam duvardan zorla atlayıp diğer taraftaki kartonları ve şişeleri toplamaya başladı.O an utancı iliklerime kadar hissettim.Yaptığımız boş harcamaları bu yaşlı adamın karnını doyurmak için karton toplamasıyla karşılaştırdım ve evet utandım ! Üzüldüğümüz saçma sapan şeyleri düşüdüm.Yaşlı adamın gözlerindeki yaşamışlığı düşündüm.Gözlerim doldu ağlamaya başladım arkadaşımda yüzünü asınca kalktık yürümeye başladık.Tabii adamın halini hatırlayınca ben daha çok ağlamaya başladım.Çalaşamayacak duruma gelmiş ve maaşları olmayan , geçimini böyle işlerden sağlayan yaşlı insanları bir kefeye , pahalı mağzalardan alış-veriş yaparak aldıklarıyla hava atan insanları bir kefeye koydum anladım ki bu kadar körler.Daha doğrusu körüz.Gözlerimizi kapıyoruz ve sadece görmek istediklerimizi görüyoruz.
Ve sen saçları bembeyaz olmuş , ayakkabılarının burnu yırtılmış , Rengi solmuş hırkalı  "Yaşlı adam" ; umarın birgün seni yaşadığın yerde görür ve sana yardım edebilirim.Şimdilik tek yapabileceğim Allah'tan senin için rızk istemek..

17 Nisan 2012 Salı

Nisan yağmuru

Dudaklarım yapışmış birbirine ; susmaktandır elbet , konuşmuyorum kaç gündür.Gerçi susmakta konuşmak , hemde gerçekleri konuşmak.Konuşsam ne olacak ki söz geçirebilecek miyim kadere ,  kalbime . Rüzgar dikeni etkiler , gül kaybeder mi güzelliğinden bir şey ?  Rüzgarda toza bulanmış diken misali dışarıdaki pislikten kalbimi koruyamaz oldum.Ne yapacağımı bilmeden yoldan çıktım sana geldim ; diken oldum , kan oldum , göz yaşı oldum.Tozlusun dedin istemedin , gül güzeldir ya hani kalbin ona aktı tabii. Sonrasında yanağımdaki çukurda biriken suyu tazeledim her gece.Gül olacaktım ya göz yaşı ile suladım kendimi.Şimdi nisan yağmuru altında , arındım sana olan nefretimden.Umarım bir parçada bana verirsin , güle duyduğun sevginden.

14 Nisan 2012 Cumartesi

Bu bir iç dökme yazısıdır.

Yazının şarkısı

Selam , ben klasik cumartesi postu yazmak amacıyla bilgisayarı açmış ama cumartesi postu yerine yazının içine sıçmış sıvamış o kızım peki sen kimsin ?

Bu yazıyı yazma amacım yok aslında dertler paylaştıkça azalır diye düşünüp , içimi dökme çabasındayım.Derdim var mı yok mu bende anlayamıyorum.Kalbim parçalara bölünmüş durumda , hangi parçadan başlasam yazmaya bilmiyorum.Her parçayı tanıtacak zamanım var mı onu hiç bilmiyorum.Hayır hayır derdim uzun kirpik falan değil artık her şeyi takmıyorum.Ders , ders diye kuduran , ablamda bulamadıkları başarıları benim üstümde arayan bir aileden bahsetmek bile istemiyorum.Sürekli saçma salak triplere girmiş arkadaştan , saçının güzel olmadığı ağlamaktan gözlerinin şiştiği kötü bir gününde " ayy canıım sen çok dağılmışsın" diye seni ezmeye çalışan yılış yılış yavşakları da saymıyorum.Kafanın attığı bir günde ders dinlemeyip , günlük yazdığında " ne yazıyorsun kızım sen" diye bağıran şerefsiz hocalarla da değil derdim." O zaman kimle derdin salak bir saattir yazıyı derdinin kimle olduğunu öğrenmek için okuyorum" diyeceksiniz ( belki de o kadar uzun bir cümle kurmazsınız).Bende bilmiyorum derdimin kimle olduğunu.Sınav haftası aynı zamanda mezuniyet haftası olunca "daha yalnız , daha yorgun" oluyorum.En ufak şeyde hayvan gibi ağlayıp sonrasında espri yapan salak bir arkadaşa gülebiliyorum.Zaten iyice değiştim şu sıralar."Bundan sonra kimseyi takmıyorum" kararımdan sonra bu kararı abartmış en yakın arkadaşlarımı dahi sikime takmayıp onları kendimden soğutabiliyorum mesela.Veya abartılı tepkiler verebiliyorum ( beden hocasının yanımda olduğunu fark etmeden " herkes kendi sikine baksın abi , karışmayın bana diye bağırmamı kastediyorum).Kafamı toplayamıyorum işte şu sıralar.Blog 'a dahi düzgün bir yazı yazamıyorum.Haftaya bugün balıkesir'e sonraki gün dikiliye gideceğim.Belki sakinleşir , kafamı dinler ve dönünce daha fazla kalp kırmam diye düşünüyorum.Ama duygularımı kaybetmiş gibiyim.En yakın 1-2 arkadaşım hariç kimseye sevgi duyamaz oldum.Kalpsizliğim yüzüme vurmuş olmalı ki "Ne biçim bakıyorsun sen , korkuyorum valla döveceksin diye" laflarına maruz kalıyorum.Neyse işte öyle dengesizim şu sıralar.Anlatması benden yardım etmesi sizden.Öperim gözlerinizden (kafiye oldu lan).

10 Nisan 2012 Salı

Yine Mim :)

Düşişleribakanı beni mimlemiş  cevaplayalım bakalım :)


Blogundan ödül aldığın kişiye teşekkür et onu linkle göster
Düşişleribakanı teşekkürler :)


Burçlara inanıyor musunuz? Burcunuz nedir?

Aslında işime gelirse inanıyorum , işime gelmezse inanmıyorum.Hani burç yorumlarında benim yaşadığım şeylerden bahsediyorsa " Oha lan valla olduğu gibi biliyor" diyen cinslerdenim.Kova burcuyum , burcumu severim,  iyidir, candır.


Hayattaki idealiniz ulaşmak istediğiniz en son nokta nedir?Ünlü bir orkestra şefi falan olmak isterdim sanırım.


Aşka inanır mısınız? Sizce aşk nedir?
Hah tam adamına sordun ! Tabii ki inanırım. Bence aşk sevdiğini görünce midenin ağrıması , kalbinin sıkışması , uyanıkken rüya görme , ayrılınca göz yaşı dökme durumu.


 Hayalleriniz nelerdir? Hayal kurmak nasıl bir duygudur?Güzel soru.Sanırım ilk hayalimi 4 yaşında kurmuştum , ailecek ölümsüz olmayı ve hiç bitmeyen pasta yemeyi hayal ediyordum.Tabii ki şimdiki hayallerimle arasında dağlar kadar fark var.Öyle çok zengin olmayı istemiyorum.Müzikle ilgileneyim çok yoğun işlerim olmasın kahvemi alıp kitap okuyabilecek vaktim kalsın , sıkıldığımda yurt dışına çıkabileyim yeter bana başka hayalim yok.Ha kahvemi alıp kitap okuyayım dedim ama ben kahve içmem orasıda ayrı konu.

Sizce gerçek bir arkadaşın özellikleri neler olmalıdır?Bu konuda çok darbe yedim sanırım.Gerçek arkadaş bana öz kardeşiymişim gibi davransın ve "ASLA" yarı yolda bırakmasın fazlasına gerek yok.

Hobileriniz var mıdır? Varsa nelerdir?
Hobiden bol ne var panpa.Karakalem yapmak , basketbol oynamak, gitar çalmak vs.


Ve mimlediklerim :
Fashion Freak
Küçük Şeyler
Ahududusu
Kırmızı Karanfil



9 Nisan 2012 Pazartesi

Yorgunluk

Şu an saat tam 11:10 yani okula gitmedim.Çünkü yorgunluktan ağzım burnum kaydı o kadar yoruldum ki.tutmayın beni de başlayayım anlatmaya.
Şimdii cumartesi günü sabahın köründe kalktım yarım kalan kitabımı bitirdim.Sonra valide hanımla arkadaşıma kahvaltıya gidecektik oraya gittik.Kahvaltıda 1-2 saat oyalandıktan sonra arkadaşımla benim fotoğraf makinesini kapıp dışarı çıktık.Ben birkaç fotoğraf çektim alışveriş falan yaptık.Bir baktım saat 16:00 olmuş.Hemen eve gittim ailecek hazırlanıp yola koyulduk. İki saat sonra turgutluya gittik.Teyzemler de yemek yedikten sonra hemen dışarı çıktık , ben mezuniyet için kıyafet baktım ama hiçbir bok bulamadım tabii.Akşam teyzemler de kaldık.Sabah 10:00 gibi Turgutludan yola çıktık İzmir 'e gittik.Önce İkea'yı turladık baya , sonra ayrılıp Forum Bornova'yı keşfe çıktım.Saatlerce gezdim bir sürü kıyafet denedim ama tabii ki bir bok alamadım ( hep kararsızlıktan).Zaten elimde bebek arabası içinde bebek ( bebek tabi zoruna mı gitti ? ) çok rahat değildim.Kuzenimi bana bırakıp gezdiler bende kuzenimi taşıyıp gezmek zorunda kaldım.Yine de hayvan gibi gezdim.Sonra herkes toplandı yine arabalara bindik , Atatürk Hava Alanına gittik.Dedemleri karşılayacaktık.Tabi hava alanını benden başkası bilmiyor ailede.Ben bir havalara girdim ama az kalsın havalar bana giriyordu.Hava atayım derken yolu sapıttım ama hemen doğru yolu buldum tabii.Sonra hava alanına giriş yaptık o ceket çıkarma , telefonları teslim etme işlemini falan geçtik.Baktım kameralar , ışıklar var " Abi ne oluyor burada ? " dedim , "Film çekilecekmiş" dedi.Yukarı kata çıkıp uçakların kalkışını izlemeye niyetlendik.Önümdeki adam kol düğmesini düşürdü aldım ve koştum arkasından , "pardon , düğmenizi düşürdünüz" deyip düğmeyi verdim , "Ah teşekkürler canım, çok teşekkürler" dedi.Japonlarla fotoğraf çekildik konuştuk falan çok tatlı kızlardı.Sonra 3 saat uçağı bekledik falan dedemler geldi sonunda.Ben eve gidiyoruz sanarken bir baktım Turgutluya gelmişiz.Neymiş yemek yiyip , sohbet edildikten sonra gidecekmişiz.Tamam dedim ona da katlandık.Her neyse işte bir iki saat sonra eve geldim.Geldiğimde saat 00:00'dı.Hemen uyudum.Öyle boktandı yani hafta sonu.Sizde benim gibi yorgunsanız kalkın bir çay koyunda içelim :)

Sorular burdan veya şurdan  :)